BOŞLUKLARIN İLİŞKİSİ KOPUKLUKLARIN TATİLİ. SUYUN ÜSTÜ FİLM İNCELEMESİ


İlk gösterimini 30’uncu Altın Koza Film Festivali’nde yapan Suyun Üstü 43. İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma kategorisinde aday olarak festival içi gösterimini gerçekleştirdi.

Aslıhan Ünaldı’nın kaleme alıp yönettiği Suyun Üstü’nün başrollerini Elit İşcan, Nihan Aker,
Lila Gürmen, Serhat Ünaldı, Oscar Pearce, Eren Çiğdem paylaşıyor. 


Filmin konusuna değinecek olursam; uzun zamandır bir araya gelemeyen parçalı ilişkilere sahip bir ailenin, Ege kıyısından yelkenli tatiline çıkmasını ve yönetmenin babasının oynadığı Yusuf karakterinin siyasi yazıları sebebiyle hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasını anlatıyor. 


Film hikayesini bize başında açıklamaya çalışmıyor. Film ilerledikçe izleyici olarak bir çok farklı karakter ve bu karakterlerin beklentilerini öğreniyoruz. Filmin her bir karakterinin ayrı düşünceler ve durumlara sahip olduğunu görüyoruz. Ailenin büyük kızı Zeynep, Amerika’ya taşınsa ve mutlu bir profil çizse de eşiyle sorunlara sahip ve psikolojik olarak zor günler geçirmiş bir karakter, ailenin küçük kızı Yasemin, babasının zor günleri ve annesiyle tek başına geçirdiği sıkıntılı günler yüzünden babasına ve aileye tepkili büyüme çağında olan zor bir karakter. Alev, eşi Yusuf tarafından birden fazla kez aldatılmasına ve zor günler geçirmesine rağmen Yusuf’a olan sevgisini tüm eksilerin önüne koyan bir tarafta, Yusuf ve Stephen ise bu yaşanan durumları algılamaya ve tahammülleri seviyesinde çözmeye çalışan bir ikili olarak karşımıza çıkıyor. Yusuf’un kendi problemlerini çözmeye çalışması da filmin ayrı bir boyutu oluyor. Film bu ayrımı gözümüze sokmaya çalışmasa da ailenin erkekleri ve kadınlarını filmin yapısının iki ayrı kısımları olarak sunuyor.







Filmin gidişatıyla beraber karakterlerin durumların öğrenilmesi ve davranışları izleyiciyi filmin içine sokuyor fakat film senaryo olarak bazı noktalarda oldukça sıkıntılı bir konumda kalıyor. 


Filmin başında Stephan’ın çalınan pasaportu, filme bir gizem ve izleyiciye bir merak duygusu katıyor. Bu çok uygulanan bir yöntem olsa da bunun filmin başında yapılması için tek sebep sadece izleyiciye gizem duygusu gibi gözüküyor. Zira filmin kendince şaşırtmalı sonunu kurgulamak için pasaportun başta çalınmasının hiçbir mantıklı sebebi yok. Karakterlerin düşüncelerini çoğu zaman oldukça yavaş ve birbirine bağlanması sekteye uğramış sahnelerle izliyoruz. Film konuşmaya başladığı zaman tökezliyor. Bir sahnede ne kadar fazla karakter varsa o sahnenin problemleri o kadar büyük oluyor. Çünkü karakter sayısı arttıkça o sahnede daha fazla izleyiciye aktarılamayan diyalog ve kurgusunun birbirini tamamlayamadığı çekimler izliyoruz. 


Zeynep karakterinin film boyunca net bir şekilde çocuk istemediğini duyuyoruz. Hatta bu durumun üzerine Zeynep’in Stephen’ı aldatmasını ve Ali ile yakınlaşma sahnesini izliyoruz. Fakat bu sahneden biraz sonra köy sahnesinin sonunda Zeynep’i falcıyı dinleyip çocuğu olması için çeşmeden su içtiği bir sahneyi izliyoruz. Karakterlerin bir amaçları var ve bu bize genellikle çoğu karakter açısından  filmin başında iyi veriliyor. Fakat karakterler ilk yazılışlarından çok kısa bir süre içerisinde bambaşka bir karaktere bürünüyorlar. Üstelik bu değişimlerin motivasyonlarını da bu olayda yaşadığımız gibi çoğu zaman anlayamıyoruz. Sadece tahmin etmeye çalışıyoruz.




Zeynep karakterinin yaz tatilinden önce psikolojik olarak yataktan bile çıkamadığı ve hasta olduğu bir dönemi öğreniyoruz. Bu durumun bir daha yaşanmaması için Stephen sürekli Zeynep’in ilaçlarını içmesi gerektiğini söylüyor ve kötü bir şey olmasından korkuyor. Stephen, Zeynep’in ilaçlarını o kadar çok kez soruyor ki bu sorgu izleyicide Zeynep’in ruh halinin kötü bir yere kayacağı ile ilgili bir algı oluşturuyor. Fakat film altyapısını yaptığı bu durum ve ilaçların etkisiyle filmin bir kısmından sonra diğer tüm karakterlere yaptığı gibi ilgilenmeyi bırakıyor.


Yasemin karakteri filmin genelinde daha oturaklı bir gelişim geçirse de sürekli isyan eden ve ailesini suçlayan tavrı bir noktadan sonra kendini çok tekrarlamaya başlıyor. Filmin gidişatıyla Ali ile aralarında bir şey olmasını bekliyoruz. Film bunun altyapısı için yine çok uğraşıyor. Diğer karakterler çok kez Ali ve Yasemin hakkında iyi ve kötü olarak konuşuyor. Fakat film ikilinin nasıl bir ilişki barındırdığını bile göstermeden geliştirdiği algımızı yine bir kopukluk ekleyerek hiç ediyor ve Ali’nin yolunu Zeynep ile birleştiriyor. Bunlar filmde aşırı beklenmedik şeyler ve olmayacak durumlar değil. Yönetmenler ve senaristler filmlerde beklenmedik bir çok şey yapabilir. Genel izleyiciyi en çok etkileyen şey bu beklenmeyen durumlara duyulan etkilenmedir belki de. Fakat bu durumların temelsiz ve bütünlüğü olmadan yapılması tüm değişimlerin sadece fikir olarak kalmasını sağlıyor. Ayrıca filmin kopukluğuna da bir ekleme sağlıyor. 


Yusuf karakteri ise filmin başından sonuna kadar zor günler geçirmiş hapishanede yatmış ve yazıları sebebiyle tekrardan hapis cezası alabilecek, ailesine yaşattıkları yüzünden pişman ve çaresiz bir karakter olarak anlatılıyor. Fakat karakterin yine hüzünlü ve filmin zor kısımlarında çizilen karakterden ve olaydan bağımsız davrandığını görüyoruz. Bu duruma filmin sonunda bir açıklama yapılsa da. Filmin uzun süresi içerisinde Yusuf adına hiçbir detay ya da empati kurmamızı sağlayacak bir şey göremiyoruz Karakter filmin hiçbir sahnesinde derinleşmiyor ve hep aynı kalmayı başarıyor. Filmin başta yan konusu olan ve daha sonrasında ana konusu halini alan hapis cezası hakkında bile bildiklerimiz sadece tahminlerden ibaret kalıyor.




Yasemin karakterini oynayan Elit Iscan’ın oyunculuğunu ve filmin görüntü yönetmenliğini beğendiğimi söyleyebilirim. 


Sonuç olarak bu filme elimde bulunan 5 kıymetli patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa
1 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar