HAYAT FİLM İNCELEMESİ. FİLMEKİMİ 2023 #3 GÖLGENİN SAHİBİ GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE.

 


Zeki Demirkubuz'un dediği gibi "Sürekli aynı adam olarak kendini tekrarladığında sıkılıyorsun."

Filmekimi kapsamında Zeki Demirkubuz'un 7 yıllık verdiği aranın ardından çıkardığı filmi Hayat'ı dünya prömiyerinde izleme fırsatı buldum. Demirkubuz filmin ardından ekip katılımlı söyleşide aynen bu yukarıdaki cümleleri söyledi. Filminin eskisi gibi karanlık olmadığını ve yaşamın onu yumuşattığını açıkladığı sırada. Yönetmenin kendisini hayata bakışı açısından artık farklı gördüğü ve bakış açısının değiştiğini dile getirmesi muhakkak doğrudur fakat bu durumun kendi filmografisi açısından pek doğru olduğunu söylemek mümkün değil.

Hayat, konusunu babasının zoruyla nişanlanmak zorunda kalan Hicran'ın evden kaçması ve nişanlısı tarafından terk edilen Rıza'nın bu durumun ardından sadece bir kere gördüğü nişanlısı Hicran'ı bulmak için İstanbul'a gitmesinden alıyor.

Spoilersız Kısım

Zeki Demirkubuz’un 12 filmdir aşina olduğumuz bir atmosfer ve kendine özgü sinema dili var. Gazinolar, bavullar, otobüsler, erkekler, tüplü televizyonlar, vesikalık fotoğraflar, sinir krizleri, uzun tiratlar. Hayat filmine eğer gidecekseniz bunların hepsinden bolca göreceksiniz ve eğer sadece bunları ve önceki filmlere benzer bir atmosfer görmek istiyorsanız filmden memnun kalacaksınız. Fakat film bu atmosfere katkı bile sağlaması muamma olan sinema dili hariç bize hiçbir şeyi derinleştiremiyor ve sunamıyor.

Filmin ilk 1 saati çok güçlü ve Demirkubuz sinemasına ait bambaşka ve yenilikçi bir boyutta diyebiliriz. Fakat köye geri dönüşümüzden itibaren filmin ve anlatımın adeta can çekişini izliyoruz. Derinleşmeye çalışan ve sürekli bir şeylerin dramasını yapmaya çalışmak için verilen bir anlatım mücadelesi izliyoruz. Fakat kopuklukların ve abartılı dramanın esiri oluyoruz. Film yönetmenin en popüler filmlerinin aşk üçgeninin farklı bir kombinasyonundan alan konusunu ne yazık ki yenileyemiyor ve hikayesini karışımı olduğu önceki filmler kadar derinleştiremiyor. Karakterler en büyüdükleri sahnelerde bile Demirkubuz’un önceki filmlerinde kullanılan replikleri kullanıyorlar. (bkz:orospu diye sayıklamalı kriz). İlk bir saate içselleştirdiğimiz ve kuvvetlenen karakterler, filmin devamındaki farklı karakterlere yoğunlaşmalı hikayelerin bölüklüğü ve geçmeyen abartılı dramalarıyla sekteye uğruyor. Film 3 saat 10 küsür dakika gibi bir zamana sahipken, filmin en önemli aşamasını atlıyor ve bir anda kendisini finale bağlıyor. Bu filmin tüm hikayenin ve anlatım akışının kötülüğüne bir büyük bir kötülük daha sağlıyor. Hicran karakterinin hislerini ve düşüncelerini duyduğumuz bir sahne bile yok. Hicran'a tüm olanlar ve anlatımların hepsi filmin ana konusunu aldığı söylenilen Hicran'dan değil filmdeki erkek karakterler üzerinden anlatılıyor. Zeki Demirkubuz, anlatmak istemediği bir kadının hikayesini anlattığını söylüyor ve tüm bu anlatımını erkeklerle empati kurdurmaya zorlayarak bize sunuyor. Sadece hüzünlü ve bıkkın bir surat izliyoruz. Hicran karakteri başta olmak üzere karakterlerin filmin genelinde çoğu zaman ne düşündüğünü tahmin etmek zorunda kalıyoruz.

Hayat, ilk bir saati hariç, gölgenin sahibi olan bir adamın kendi geçmişinin gölgesinde kalmasına benziyor.




SPOİLERLI KISIM

Filmin konusunu yine bir Demirkubuz anlatısında daha önce gördüğümüz bir anlatım olan "İmkansızlığın Hikayesi olarak algılıyoruz". Rıza nişanlısını onu terk edip kaçmasına rağmen İstanbul'a gitme kararı alıyor ve elinde hiç bir ipucu olmadan fazla dramatik ve bir nevi yeşilçamsı davranarak bavulunu toplayıp dedesinin evinden kaçıyor. Bu noktada filmin bir genel sorunu olan "karakter motivasyonu sıkıntısı" devreye giriyor. Karakterin motivasyonunu asla anlayamıyoruz. Daha sonraki sahnelerde bir kere gördüğü nişanlısı için filmin başından itibaren sadece hüznünü gördüğümüz Rıza karakterinin bu çabası "vay be aşkı için neleri göze alıyor." tabirinden ibaret kalıyor ki bu noktada bile "aşkı" kelimesi büyük bir boşluğa düşüyor. Çünkü filmin başından itibaren görebildiğimiz ve içselleştirebildiğimiz bir aşk yok. Umut Kurt'un canlandırdığı baba karakterinin ilk sahnedeki düşüncelerini gördüğümüz sahneden başka kızıyla arasında gelişen bir sürü sahne yaşanıyor ama bu sahnelerde sadece bir öfke görüyoruz. Karakterin ağzından çıkacak bir kaç cümleyle neler düşündüğünü anlamaya çalışacakken uzun ve aralıklı öfke sahneleri izliyoruz. 

KADINA BAKIŞ AÇISI VE ANLATIM

Filmin ilk bir saati Zeki Demirkubuz filmlerinden farklı olarak fazlalaşmış mizaha ve daha oturaklı olmaya çalışan bir anlatıma sahipken köye döndükten sonra hikaye farklı karakterlerin farklı hikayelerini esas almaya başlayınca hikayenin tüm yapısı erozyona uğruyor ve her şey kopuklaşıyor. Film köye döndükten sonra seyirciye geçmeyen ne olduğunu anlayamadığımız ve sadece tahmin ederek anlamaya çalıştığımız drama kusmalarına dönüşüyor. Ana konusunu yönetmenden Hicran'ın yaşadıkları olarak dinlediğimiz Hicran karakterinden sessizliği ve öfkesinden başka bir duygu göremiyoruz. Demirkubuz; Miray Daner'in karakterinin bu halini "Bizim ülkede pasif oyunculuk yapabilmek kolay değil, yapanı göremezsiniz." diye överken. Bu "pasif oyunculuğu" hikayesini dinlediğimizi sandığımız Hicran'dan tüm film boyunca görünce karakterin ne düşüncelerini ne hikayesini ne de motivasyonunu öğrenemiyoruz. Bu gibi durumlar dolayısıyla karakterin daha sonrasında tüm sahnelerde bir duygu kıpırtısını bile görmememiz onun hikayesini değil etrafındaki erkeklerin Hicran yüzünden yaşadıklarını anlatmaya dönüşüyor. Hicran'ın hayatını kaderini mahveden karakterlerle bizden empati kurmamız isteniyor. Üstelik bunu filmin final sahnesinde Hicran'ın babasından af dileyerek ancak huzura ereceği bir "haklılık", "babalık", "el öpme" kavramları ile izliyoruz. Filmin başında katı ve oldukça şiddet yanlısı bir babaya sahip olan Hicran'ın nişanı atıp İstanbul' a kaçabilme cesaretini görüyoruz ve ailesinin ona atadığı kalıplara sığmak istemediğini, cesur, hayatı için ailesini karşısına almış bir karaktere sahip olduğunu düşünüyoruz. Fakat köye döndükten ve köyde bir süre geçirdikten sonra eşinden yani Orhan'dan yatak sahnesinde, yemek sahnesinde sürekli sorulara boğulmasına rağmen konuşmamasına ve çok sığ bir yaklaşımla yazılmış bir karakter örneği olarak erkeğin sorularını yalnızca ona tekrar soran, her şeye evet sen bilirsin, diyen ve dediklerini anlamayan bir kadın profiline dönüşümünün nasıl sağlandığını anlayamıyoruz. Hicran karakterinin Orhan'la bile neden evlendiğinin motivasyonunu anlayamıyoruz yine ancak tahmin etmeye çalışıyoruz. 

Filmde Hicran karakterinin belki de tek gelişimi oldukça sığ bir açıdan sağlanıyor. Filmde Rıza'nın Hicran'ı seks işçiliğine zorlayan adamı vurduğunu görüyoruz ve sonrasında Rıza'yı uzun bir süre daha görmüyoruz. Orhan'la Hicran'ın yatak sahnesinde, Orhan'ın Hicran'a; "Erkeklere baktığını görüyorum ve buna deliriyorum." dediğini görüyoruz. Hicran buna karşılık; "O kadar deliriyorsan vursaydın o adama bakamazdı bana." şeklinde bir karşılık verdiğini izliyoruz. Sahnenin devamında Orhan'ın sinirlendiği bir diyalogda Hicran yine Orhan'a "O zaman vur bana ağzımın payını ver." dediğini görüyoruz. Zaman ilerliyor ve sevgisiz bir evlilik geçiren Hicran, Rıza'yı annesine sormaya başlıyor. Yani Rıza'ya ilgi duymaya başlıyor. Niçin? Yönetmen Hicran'dan Rıza'nın onun için birisini öldürüp yani bir şiddet gösterip, dolaylı yoldan sevgisini böyle hissetmeye başladığını düşünmemizi istiyor diye. Bu olaylardan anlayacağımız üzere Hicran'ın sevgiyi sadece şiddetle bir tuttuğunu ve yine filmin başından beri sevgisini ilk kez onun için birisini vuran bir erkeğe duyduğunu anlıyoruz. Bu gelişim oldukça tatsız ve rezil ötesi bir karakter bakış açısı. Zeki Demirkubuz, anlatmak istemediği bir kadının hikayesini anlattığını söylüyor ve tüm bu anlatımını erkeklerle empati kurdurmaya zorlayarak bize sunuyor.

KOPUK ANLATIM

Filmde bir diğer sorun ise daha öncede ufak olarak bahsettiğim kopukluk. Film hikayesini önce Rıza'yı anlatarak sonra Hicran'ın babası ağırlıklı köyü anlatarak, Hicran'ı köy ve hayat gelişimini anlatarak ve final kısmıyla bölüyor. Bu bölünme aynı zaman örgüsünde karakterlerin neler yaşadığıyla değil ya da önemli bir atlamaya geçerken nasıl yaşandığını bize iyice anlatarak değil. Ani ve kopuk atlamalarla yaşanıyor. Bir filmde birden çok bakış açısını ya da karakterin duygularını anlatmak isteyebilirsiniz ki bu gayet keyifli bir istek fakat daha motivasyonlarını, duygularını anlatamadığınız karakterlerin en önemli gelişim aşamalarını bize göstermeden üstelik bunları bir kaç sahneyle anlatmaya çalışınca (Orhan-Hicran vs.) filmde büyük kopukluklar oluşuyor. Filmin en önemli anlatımı olmaya çalışan Hicran ve Rıza ikilisi, Rıza hemen bir sahne öncesinde şehir dışına çıkacağını söyledikten ve Hicran'ın bir evliliğe sahip olduğunu bildikten ve daha sonraki sahnede Hicran'ın yaşadıklarına olan hüznünü içeren ağlamasını gördükten sonra bir anda ikilinin beraber yaşadığını gördüğümüz sahneye atlıyor. 3 saat 10 küsür dakikaya sahip bir film içerisinde filmin ana bütününü oluşturan ikilinin en son aşamaya olan atlayışını bize anlatmıyor ve bir anda karakterlerin yüzünün güldüğü sanki "rüya" gibi bir sahneye kendisini zıplatıyor. Film anlatamadığı duygulara ve motivasyonlara bir yeni kopukluk daha ekliyor.

KADER VE MASUMİYET

Bu durumlara Masumiyet ve Kader filmindeki Bekir Uğur ve Zagor hikayesine benzer bir dinamik de ekleniyor. Film boyunca Demirkubuz'un önceki filmlerine benzer çok fazla sahne izliyoruz. Sanki Masumiyet ve Kader'de gördüğümüz Bekir bu filmde Rıza'ya,  yine aynı filmlerde tanıdığımız Zagor, İstanbul'da kalmasını ve seks işçiliği yapmasını sağlayan karaktere, Hicran ise yine Uğur karakterini canlandırıyor gibi. Bu durum filmde şöyle farklı olarak kendisini hissettiriyor; Hicran Uğur gibi şehir değiştiriyor ve bu sefer İstanbul'a gidiyor. Rıza, Bekir gibi Uğur'un peşinden hızlıca yaptığı bavuluyla onu takip ediyor. Bekir'in Uğur'u takip ettiği gibi bir sahnede de bu sefer Rıza seks işçisini takip ediyor. Rıza yine Bekir'in baktığı gibi Hicran'a apartmanın aşağısından balkonuna doğru bakıyor. Rıza yine Bekir'in baktığı gibi Hicran'ın vesikalık fotoğrafına bakıyor. Zagor'un Kader'deki bıçaklama sahnesi gibi onun yerine bu sefer Rıza, Hicran'ın seks işçiliği yapmasını zorlayan adamı vuruyor. Uğur istemediği gibi Hicran yine Bekir'e (Rıza) bir ilgi duymuyor. Filmin ilk 1.5 saat boyunca önceki filmlerdeki bire bir aynı üçgene sahip olmasa da aynı dinamikleri barındırarak hikayesi bu üçgen benzerliği içerisinde kendini hissettiriyor. Hicran'ın babasını oynayan Umut Kurt bir sahnede aynı Masumiyet'deki Bekir'in meşhur sinir krizi sahnesini bu sefer Hicran'a karşı sergiliyor. Karakterin Hicran'a saldırırken söylediği ses tonu ve "orospu" kelimesini tekrar edişi bile aynı. Bekir Masumiyet'te Uğur'a silah doğrultup öldürmek isterken bu sefer Hicran'ın babası kızını boğarak öldürmeye teşebbüs ediyor.

Sonuç olarak bu filme elimde bulunan 5 kıymetli patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa 2 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.


Yorumlar

Popüler Yayınlar