PRISCILLA FİLM İNCELEMESİ. FİLMEKİMİ 2023 #1. KOPUKLUK VE YÜZEYSELLİK.

 



Filmekimi'nin açılışını Elvis Presley'in eşi Priscilla Beaulieu 'yu anlatan Sofia Coppola'nın son filmi Priscilla ile yaptık.

Kendine özgü sinematografisi ve anlatımını süslediği içimizi ısıtan atmosferi ve diliyle sevdiğim yönetmenlerden birisi olan Sofia Coppola'nın Priscilla'sı, Filmekimi kapsamında merakla beklediğim filmlerdendi. Ne yazık ki film beklentilerin çok uzağında oldukça sorunlu bir yapıyla karşımıza çıktı. 

Yönetmenin filmografisinin gücünü diyaloglarının ve aktarımının kuvvetine serpiştirilmiş diliyle atmosferini büyüten sekanslardan aldığını söyleyebiliriz. Sofia Coppola bu gibi sebeplerle bize hissettirmek istediği duyguyu rahatlıkla aktarabilen ve sinemasının etkisini izleyiciye direkt olarak geçirebilen bir yönetmen.

Fakat Priscilla'da beklenenin çok aksine anlatım açısından maalesef bomboş bir film izlediğimizi söyleyebiliriz. Film iki insanın neredeyse konuşmadan kameraya almış olduğu bir sürü iyi ve kötü anının 10' ar 20' şer saniyelik görüntülerini izliyormuşuz hissiyatı veriyor. Bu görüntüler bir araya geldiğinde sanki bir sürü birbirinden bağımsız skeçler oynuyormuş gibi duruyor. Film içerisinde kopuklukla ilerleyen bu sekanslar sinematografik olarak başarılı olsa da anlatıya bir derinlik sağlayamadığı ve birbirinden kopuk ilerlediği için bize içselleştirmeyi sağlayamıyor. Karakterlerin duygularını ve aldıkları kararları neden ve niçin aldığını asla anlayamıyoruz. Film olanları bize ancak kendi tahminlerimizle devam ettirme imkanı sunuyor. Priscilla sonunu da olayların gelişimini de kopuklukların yanı sıra oldukça hızlı bir şekilde vermeye çalışıyor. Kopukluklara, içselleştirilmeyen sahnelere, yüzeyselliğe eklenen hızlı anlatım filmin seyirciyle olan bağını daha hiç bağlayamadan iyice koparıyor.

En basit örnekle filmin sonunda Priscilla'nın Elvis'ten ayrılmasına sebep olacak şeyi anlayamıyoruz. Anlatıcı tarafından karakterin bir anda aydınlanmasına ve Elvis'ten ayrılmasına sebep olan şey seyircinin tahminine bırakılıyor. Elvis'in kötüye giden durumu bize iyi gösterilmiyor. Hızlı hızlı Elvis'in hap kullandığını ve başka kadınlarla beraber olduğunu görüyoruz. Yine bu duruma dair ve Elvis'in neden bu hale geldiğine dair bir açıklama göremiyoruz. Her şey hızlıca açıklanmadan geçiliyor. Priscilla'nın kızıyla olan ilişkisine dair bir sahne görüyoruz ve "tahmin ediyoruz ki" kızına daha zaman ayıracağı ve bu yüzden Elvis'ten ayrıldığı fikri ağır basıyor. Fakat filmin başından beri her türlü kötü davranışına rağmen sevgisi yüzünden Elvis'ten vazgeçemeyen Priscilla'nın bir anda neden bu farkındalığı yaşadığını anlayamıyoruz. Filmin en büyük sorunun örneği olarak verebileceğimiz bu durum anlatıcı tarafından bize aktarılmadan sadece tahmine bırakılıyor. Filmin yoğun bir şekilde değinmek istediği Elvis'in hayatında Priscilla'nın yanı sıra bir sürü kadınla beraber olduğu ve Priscilla'nın bu duruma olan kıskançlıkla dolu hüznünü bile tam olarak hissedemiyoruz. Bir sahnede Elvis, Priscilla yanındayken bir kadının parfümünü beğeniyor ve kadınla konuşmaya başlıyor. Priscilla bir anda olduğu yerden kalkıyor ve oradan uzaklaşıp ağlamaya başlıyor ve sahne bitiyor. Film bu sahne gibi anlatmak istediği duyguları en basit ve en yüzeysel anlatılarla sağlamaya çalışıyor ve çuvallıyor.

Filmin tek güçlü anlatısı olarak ortaya maalesef belirli bir süre çıkan ve daha sonra hemen sönen oldukça cüretkar şekilde anlatılan Elvis Presley karakteri ve onun üzerinden ilkelleşmiş erkek otoritesin anlatımı olduğunu düşünüyorum. Filmde dünyanın neredeyse en ünlü insanlarından birisi olan Elvis Presley'in Priscilla ile olan bir nevi "oyuncaklaşmış" erkek hegemonyalı ilişkisi belirli sahnelerde oldukça güzel işleniyor. Elvis'in ilk andan beri kendini belirli açılardan tatmin ettiği bir oyuncak olarak görmesi, bu açıdan Priscilla'yı sürekli yönetmesi; kıyafetinden, nelerle ilgileneceğine, onu aldatmasına rağmen susmasını istemesine ve Priscilla'nın Elvis tarafından sürekli manipülasyonlarla dolu günlerinin hissiyatı; belirli anlarda mizahi öğelerle karışık başarıyla sağlanıyor. Fakat film yönünü tam buraya doğru kaydırdığını düşündürüp kendi rayına oturmaya başlarken bu fikirden vazgeçiyor ve kopuklukla dolu yüzeysel bakış açısına geri dönüyor.

Filmin başrollerinden Jacob Elordi ve Cailee Spaeny'in oyunculuklarıyla iyi bir iş çıkardığını söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Filmin güçsüz anlatısının bu duruma sebep olduğunu söylemek bir ihtimal olsa da oyunculuklar karakterlerin duygularını yoğun yaşadığı sahnelerde ve Elvis'in özellikle kur yapmaya çalıştığı ve duygularını aktarmaya çalıştığı anlarda rayından çıkıyor. Jacob Elordi filmde çoğu zaman pek Elvis olmayan sesinin yanında sanki kendisini ve Euphoria'daki karakterini oynuyormuş gibi gözüküyor.

Priscilla derinleşmeyen kopukluklarla dolu anlatımı, hissettiremediği ve hissettirdiğini düşündüğü duyguları, kötü oyunculukları ve olayları açıklamaya fırsat bırakmayan hızlı anlatısı ile Sofia Coppola'nın en kötü anlatısı olarak bize sunuluyor.

Sonuç olarak bu filme elimde bulunan 5 kıymetli patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa
1 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.




Yorumlar

Popüler Yayınlar