İÇİ PARAYLA DOLU ZAVALLI BİR KORKULUK. BOĞA BOĞA

 



Onur Saylak ve Hakan Günday, tekdüzelik ve yalnızca bir unsurunun değil tüm unsurlarının da sadece kar amacı güttüğü sinemamızın son zamanlardaki farklı tarafları diyebiliriz. Bu bağlamda gücünü ülkemizin en başarılı yeraltı edebiyatı yazarlarından alan Hakan Günday'ın kalemiyle sağlayan ve bir romanın uyarlaması olan Daha ile başladıkları uzun metraj işlerine, benim için ulaştıkları en yüksek seviye olan Şahsiyet'ten sonra Uysallar dizisi ile devam eden bu ikilinin bize sunduğu son ve ikinci uzun metrajı Boğa Boğa Netflix platformunda gösterimini yaptı.

Yönetmenliğini Onur Saylak'ın üstlendiği ve senaryosunu Hakan Günday'ın yazdığı Boğa Boğa; Kıvanç Tatlıtuğ, Funda Eryiğit, Müge Bayramoğlu, Gürgen Öz gibi oyuncuları kadrosunda barındırıyor. 

Filmin konusunu kısa bir anlatacak olursak;

Yalın (Kıvanç Tatlıtuğ) İstanbul'da yatırım işleriyle uğraşan birisidir. İnsanlardan yatırım amacıyla topladığı tüm paraları mahveder. Bu olay ülke gündeminde önemli bir yer tutar ve çoğu insan Yalın yüzünden parasını kaybeder. 10 günlük hapis cezası sonrası avukatının yardımıyla hapishaneden çıkar. Eşi Beyza ile kendisine yeni bir hayat kurmak için Asos'a taşınır. İstediği huzur ortamının tam tersi bir ortam onu beklemektedir. 




SENARYO

İLK 40 DAKİKA

Filmin bize sunmak istediği bir gerginlik kavramı var. Bu kavramın filmin özelinde çok düşünüldüğünü ve fazla önemsendiğini düşünüyorum. Hatta o kadar üzerine düşülüyor ki ilk 45 dakika bize yaşanılanlar anlatılmak yerine sadece gerginliği anlatmak tercih ediliyor. Sağlanmak istenilen yoğun gerginlik sadece karakterin içsel kaosunun olduğu karakter durgunluğuyla sunulup bize sebepleri tam olarak açıklamadıkça artması planlanan gerginlik, karanlık tam tersine boşlukta kalıyor. Bu içsel kaosun bir sebebinin de bu süre içerisinde müzikler, sesler ve çekimlerle sunulan gerginliği arttıracak ikinci bir karakter olmaması olduğunu düşünüyorum. Karakterin içselliğine olan odaklanma yeri geldiğinde gerginliği arttıracak başka bir karakterle daha beslense gerginlik, daha güçlü olabilirdi.
Bu duruma eklenen, karakterin yaşadığı içsel katarsisinin ve gerginliğin her saniye vurgulanma isteğiyle hissiyatlar ilk 45 dakika özelinde bize anlatılamıyor. 
Geçen süre için sinematografinin ön planda olduğu senaryonun bir nevi olmadığı bir bölüm diyebiliriz. 

Filmin ilk 40 dakikasını özellikle vurgulamak istedim. Çünkü ilk yarıda olan duraksama ne kadar beğenmediğim bir kısım olsa da bu duraksamadan sonra film geçen her bir dakikayla üzerindeki yorganı atıyor ve adeta koşmaya başlıyor. Filmin ikinci bölümünde olayların izleyiciye aktarımın sağlanmasıyla beraber, karakterlerin düşünce yapısını, yaşanılan köyün insanlarının tutumunu iyice kavradıktan sonra, filmin hissiyatı ve anlatımı rayına oturmaya başlıyor. Karakterin gelişiminin sağlanmaya başladığını hissediyoruz. Anlatılmayan bir hikaye ve durgun bir yüzün yerini. Anlaşılan hikaye ve dengesizliğini, perspektifini anladığımız bir karakter alıyor. Bu gelişim olayların nereye varacağı konusundaki ilk dakikadan beri istenilen gerginliği de beslemeye başlıyor.
 
İlk yarısında senaryosunda Hakan Günday'ın olduğunu fark edemediğimiz film bize süresi geçtikçe içini açmaya başlıyor.




ANLATIM

Filmin bir süreden sonra düzelen senaryosunun yanında anlatım aşamasının da birtakım inişler ve çıkışlara sahip olduğunu düşünüyorum. Filmdeki bazı kavga sahneleri oldukça tuhaf. Kavga sırasında fiziksel hareketlerden çok ki bu konuda kimsenin çok uçuk bir beklentisi olduğunu düşünmüyorum, kavgaların başlangıcı için seçilen anların ve kavga içerisindeki anlar oldukça yapay aktarılıyor. Bir konser tuvaletinde Yalın'ı öldürme fikriyle birisi tetik çekiyor ama önceden kontrol etmediği için tetik boş çıkıyor ve ölüyor. Yalın avukatının mesajlarına baktığı bir sahil kenarında kürekle bir köylü ona arkadan saldırıyor ama tam saldıracağı anda Yalın fark ediyor ve sadece Yalın "yapma" kelimesini bolca kullandıktan sonra çok normalmiş gibi sessiz bir kavgaya girişiyor, bunun yanı sıra ilk cinayette Yalın'a saldıran esnafın kendisinden iki cüsse büyük birisine saldırmak için ipi seçmesi oldukça komik duruyor. 

Bu gibi durumlar normalde film anlatımını iyi sağladığında umursamadığım bir durum olsa, filmin ana örgüsü bu cinayetler özelinde sağlandığı için önemli bir yer kapsıyor. Karakterin duygularını düşüncelerini bize aktarmak için harika bir an olan ve filmin anlatımını arttıracak olan bu sekanslar çok yapay bir şekilde boş geçiliyor. 

Film bu gibi potansiyeline ulaşamama sekanslarının haricinde, senaryo kısmında bahsettiğim dakikalar geçtikçe artan senaryo ve anlatım gücüne sahip. 
Jandarma görevlisinin filmin ilk bölümünde Yalın'la olan ilk konuşması hem oyunculuk hem de köyün ve bakış açısını anlatmak için oldukça güzel bir sekanstı. Senfoni sahnesi kavga içindeki silah anı hariç oldukça başarılı bir sahne olarak bize sunuldu. Tüm karakterleri aynı ortamda görmemiz başından itibaren olan gerginliğin ve anksiyeteyle karışık ruh halinin bir anda yerini herkesin aynı yerde olduğu bambaşka bir ortama bırakması, insanların birbirlerine bakışları, Yalın'ın kalktığında üzerinde olan bakışlar ve Yalın'ın soğukkanlılık olarak seri katilliğini en fazla hissettirdiği sahne olarak ön plana çıkıyor.



BELKİ AKLIN BAŞINA GELİR DİYE 

Yalın ve Beyza'nın Yunanistan'a kaçma hazırlıkları sırasında Beyza'nın Yalın'ın ondan sakladığı paraları gördükten sonra tartıştıkları ve Beyza'nın onu ihbar eden kişi olduğunu söylediği sahnenin filmin oyunculuklar ve diyaloglar açısından en başarılı sahne olduğunu düşünüyorum. Sahne içerisinde iki karakterin fakat Beyza karakterinin başta olmak üzere tüm filmde görmediğimiz kadar duygu aktarımını alıyoruz. Beyza'nın tüm ailesine ve neredeyse ülkesine karşı gelen Yalın'a olan sevgisi öğrendiği paralar ve öğrendiği bir yalan daha sonucunda büyük bir yara alıyor. Bu andan itibaren kendisini çok sevdiğim Funda Eryiğit, yine harika bir oyunculuk sergiliyor. 

Bir karakterin öğrenilmiş çaresizliğini, bir insana güvenerek geride bıraktıklarına olan pişmanlığının kabullenişini, öfkeyle dolu şok halini ve delirmeyle karışık tüm üzüntüsünü, Funda Eryiğit bize duygudan duyguya geçerek mükemmel bir şekilde aktarıyor.

Bu sahnede Kıvanç Tatlıtuğ' da film içerisindeki en güçlü performansını bize sunuyor. Karakterin acısını yaşadığı ve vicdan yaptığı tüm konuları artık kabullendiğini Beyza'nın ona söylediği tüm öfke dolu sözlere karşılık" Ben buraya bambaşka bir adam olmak için geldim ama olmadı." cümlesiyle aktarıyor. Beyza onu neden bunca zamandır bırakmadığı, Yalın'ın ne kadar yalancı olduğu ve ondan sakladığını yeni öğrendiği paraları polise götüreceğiyle alakalı konuşurken "Yine ihbar edeceksin beni dimi." derken ki delilikle karışık öfke dolu yüz hali Yalın'ın vicdani hesaplaşmaların tamamen ötesi bir tarafa geçtiğini bize başarıyla hissettiriyor.


Boğa Boğa süresi geçtikçe büyüyen bir film olsa da potansiyelinin altında kalan unsurlarıyla bize yerli sinemamız adına yenilikçi bir konuma yerleşip, dizi olsaymış ne kadar güzel olurmuş...  Dedirten bir aktarım sağlıyor.


Sonuç olarak bu filme elimde bulunan 5 kıymetli patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa

2 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.











Yorumlar

Popüler Yayınlar