FİLMEKİMİ'NDE İZLEDİKLERİM #1 CLOSE.

 


Filmekimi'nde izlediklerim hakkında görüşlerimi festivalin sıcaklığı biraz kaçsa da elimden geldiğince paylaşmak istiyorum.

Close, Lukas Dhont'un yönetip senaryosunu Angelo Tijssens ile yazdığı, Emillie Dequenne, Lea Drucker, Kevin Jansses'in başrollerini paylaştığı 2022 yapımı bir fransız draması olarak bize sunuluyor.

Film çocukluktan itibaren kardeş gibi büyüyen iki arkadaş Leo ve Remi'nin talihsiz bir olay sayesinde yollarının ayrılmasından sonra Leo'nun yaşananları anlama çabasını anlatıyor diyebiliriz.

Öncelikle filmin duygu atmosferinin Filmekimi'nde izlediğim çoğu filmlerden farklı olduğunu belirtmek istiyorum. Filmin hissettirdikleri hem çok gerçek hem de bir o kadar "kurgu" olarak kalıyor. Kurgu olarak kastettiğim hissiyat filmin sonuna doğru hissettiğimiz yoğun duygunun biraz yapaylaşması olarak görebileceğimiz bir şeye doğru evrilse de. Bu hissiyatın filmin çoğunluğu boyunca bize geçen ve hissettiğimiz duygunun nasıl bu kadar etkileyici olabileceği ile ilgili kafamızda oluşan bir yanılsama olduğunu düşünüyorum. Close, size doğru gelen ve gelişi uzak bir mesafeden görünen yoğun bir sis bulutu gibi, size doğru geliyor, görmeye devam ediyorsunuz, içinizden geçtiğini hissediyorsunuz ve yoluna aynı şekilde devam ediyor, nasıl geçtiğini hatırlatmak için size arkasından dönüp baktıracak bir etkiyle.


PİŞMANLIK

Filmin ana örgüsünü ve etkileyiciliğini biraz daha arttıran en önemli unsur bence güçlü bir pişmanlık duygusu içermesi. Bu pişmanlık üstelik kendimizle içselleştirebileceğimiz bir pişmanlık. Çoğumuz (ya da ben) çocukluğumuzda yakın olduğumuz arkadaşımızla ya da bir aile üyesiyle yaşadığımız bir tartışma sonrası o kişi ile oluşacak bir olumsuz durumu ya da oluşmuş olan olumsuz durumu düşünürüz. Bunun çocukluk döneminde neden fazla olduğu ya da en başında neden olduğu hakkında bir bilimsel bilgim olmasa da. Çocukken farkına varılan öğrenilen bir hissiyat olarak düşünebiliriz bence (birisiyle kavga ettiğimde böyle hissedebiliyorum ve etmemeliyim gibi). Bazılarının belki hiç aklına gelmeyen bazısının bir kere aklından geçirdiği bazılarının ise anksiyetesi ile bağlı olarak hala daha çok düşündüğü bu durum hep bir ihtimal olarak kalmıştır çoğu insanın geçmişinde. Close, bu ihtimali bizim önümüze özellikle ilk 1 saatte oluşturduğu yoğun duygulu atmosferi ile en yaralayıcı şekilde koyuyor. Bu önemli olarak gördüğüm pişmanlık duygusu salonda öksürük ve burun çekme krizi ile ağlayan çoğu insanın o an farkında olmadan bu duygu haline bürünmesini sağlayan şey olabileceğini düşünüyorum. 

EMPATİ

Filmin hayatımızın içerisinden bize yeniden hatırlattığı bazı şeylerden bahsetmek istiyorum. Filmde Leo ve Remi'nin ikili ilişkisi tatlı bir havayla bize sunuluyor. İkilinin ilişkisi o kadar güzel veriliyor ki aralarında oluşan tartışmalara filmin daha başında olmamıza rağmen yoğun bir empati kurabiliyoruz. Leo' nun okulda Remi ile olan arkadaşlığını homoseksüel bir ilişki olarak gören okuldakilerden etkilenip Remi ile arasına mesafe koyduktan sonra bir nevi erkekliğini göstermek için Buz Hokeyi takımına girmesi, edindiği yeni arkadaşının evinde kaldığında "en yakın" arkadaşıyla arasında olan kimyasının başkasında hissetmemesinden ötürü oraya kendini ait hissetmemesi. Acı durumun öğrenilme sahnesi diğer klişelerinden ayrılıp ana karakterin olayı öğrendiği an ağlaması ile filmde derinlik aramayanlar için  kolay yoldan etkilemek istemeyip bize şokta olduğunu ve bunu beraber aşmaya çalışacağımızı hissettirmesi bu atmosfere olumlu etki eden kısımlardı.

ALGILAMA

Close tüm bu ufak ve büyük katmanlarının yanında aslında başlı başına bir çocuğun "hayatı algılama" savaşını anlatıyor. Bunu anlattığı ve ele aldığı kısım oldukça duygu yoğunluğu yüksek bir çerçevede olsa da. Bahsettiğim pişmanlık kelimesi birazdan anlatacağım kavramları içine alan bir çığ gibi büyüyor (sonuna doğru hızını kaybetse de). Close; anlatısında bulundurduğu trajik olayın oluşunu öğreneceğimiz sahnede gerçek hayatta en olabilecek çerçevede anlatmayı tercih ediyor.  Leo'nun inanmayıp gözle görmek için Remi'nin evine gitmesi, daha sonrasında girdiği şok hali çok iyi bir şekilde bize sunuluyor. Bu sahnede olan "gözle görme ihtiyacı" "hayatı algılama" isteği ile izdüşümü olan bir kavram olarak hissettiriliyor bize" inanamama" kavramı ile birlikte. Leo'nun Remi'nin evine gizlice gitme uğraşı, Leo'nun Remi'nin annesiyle olan ilişkisi, Remi'nin evine girince odasını görmek istemesi ve orada duygusal olarak tetiklenmesi bize iyi sunulmuş bazı algılama uğraşlarıydı. 

Bu uğraşlar arasında ise buz hokeyinde kolunu kırdıktan sonra Leo'nun ilk kez sargısı sarılırken ağlaması ve kolunu saran doktorun babası ile beraber ağrısının geçeceğini söylediği an çok etkileyici bir sahneydi benim için. Leo' nun aslında bu yüzden ağlamadığını sahnenin başındaki sargının sarılış süresinden anlıyoruz. Fakat sonrasında içinde bulunduğu şoku belki de ilk kez" Remi harici bir olay sebebiyle" "duygularını Remi için dökebileceği" bir alan bulduğu için ağlaması ve sadece bu gerçeği kendisinin bilmesi, bu algılama uğraşları arasındaki en güçlü sahneydi benim için.

TEKRAR ETME

Filmin ilk 1 saatti içerisinde hissettiklerim çok özeldi ve film her açıdan örneklerinden sıyrılan bir anlatım içerisindeydi benim için. Fakat filmin son 30 dakikasında geldiğimizde iki üç kısa sekans hariç hikayenin bazı duyguları bize daha da hissettirmeyi sağlamak için bir nevi boğulduğunu söylemek istiyorum. Film bir noktadan sonra seyircinin doymuş olduğu duyguları aynı tempoda ve aynı hızla sunmaya devam etmeye çalışıyor. Bu durum izleyenlerin ne kadarı için geçerli bilmiyorum. Fakat bana farkına vardıktan sonra tatsız bir durum olarak geçti. Kısacası seyirci (en azından ben...) doydu, fakat önümüze yememiz için daha büyük porsiyonlar konulmaya devam etti. Bundan ayrıca içsel olarak hoşnut olanlar olduğuna eminim ve buna saygı duyuyorum. Genel izleyici kitlesi için bu duygu örgüsünün işe yaradığına da eminim fakat benim için bahsettiğim duyguların sürekli verilmesi tekrardan fazla bir şey hissettirmiyor. Çünkü atmosfer ne kadar iyi verilirse verilsin belli bir noktadan sonra sahneler birbirini tekrar etmeye başlıyor ve anlatıma içselleştirmeyi sağlayan o farklılık katılamıyor.

Close, içinde barındırdığı duyguları gerçek hayatın içerisinden parçalarla ve güçlü bir atmosferle anlatan. Fakat istediklerini bize aktarırken içine girdiği drama kalıplarında boğulan bir film olarak bize sunuluyor. 

Bu filme elimde bulunan kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa...

3 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar