AKAN BORULAR VE KABARAN DUVARLAR. KORİDOR



 

Son zamanlarda izlemeyi düşünerek açtığım çoğu filmin yarısında ya da başladıktan bir 15-20 dakika sonra kapattığım, filmlerden yani en sevdiğim dünyamdan ayrı kaldığım bir dönemden geçiyorum. Bu isteksizlik ,bir iki ay önce her güne bir film sığdırdığım zamanlarda arkadaşlarımdan duyduğum bir veryansın olsa da . Bu durumu yaşarken, kendi içerimde izlemeye başladıktan sonra yarıda kapatmadan ya da durdurmadan izleyebileceğim ilk filmin hangi film olacağı konusunda ufak bir challenge da soktu.

Erkan Tahhuşoğlu’ nun yönettiği Koridor filmi beni bu isteksizlikten çıkaran film olarak bu challenge kazandı. (kutluyoruz!!! alkış ve çığlık seslerini kafanızda canlandırın hadi.) 


Filmin konusuna gelecek olursak, Koridor; yaşlılık dönemlerini beraber aynı evde yaşayan iki kız kardeşin hayatlarının adeta bir panoramasını sunmaya çalışarak, bize yaşlılık döneminin bağladığı bütün kavramların bir özetini vermeye çalışıyor diyebilirim.


Filmin aslında ana konusu günümüz şartlarında oldukça zor bir ikili ilişkiyi barındırıyor. 60’larına geldiğini gördüğümüz iki kız kardeşin hayatlarının son zamanlarını beraber aynı evde paylaşmalarını izlemek gördüğümüz ve duyduğumuz çoğu kız kardeş ilişkisinde yaratacağı sorunlarla beraber pek yürümeyecek bir ilişki. Bu bağlamda başta izlerken bu durum aklımda soru işareti yarattığını söylemeliyim. Çünkü bu iki kız kardeşten birisinin bile belirli bir yaşa kadar kendi başının çaresine bakamaması, birikimini sağlayamadığı bir meslek sahibi olması ya da parasını iyi kullanamaması ve hayatını paylaşacağı bir eşten de yoksun olması gibi gibi faktörlere sahip olması gerekiyor. Bu saydığım zoraki durumlar gayet yaşanabilecek ve olabilmesi muhtemel şeyler ve buna bazı şansızlıklar da eklenebilir. Buraya kadar bir sıkıntı olmasa da kültürel aile yapımızı içerisinde kişinin tercih edeceği bu yol (yaşlılıkta kız kardeş ile beraber bir evi paylaşma) aile yapımızdaki sosyal statüyü ve itibarı zedelendiği düşünülerek (yani bir güçsüzlük simgesi gibi) pek tercih edilmeyen ve verilemeyen bir karar. Fakat filmde bu durum dahilinde Müyesser (Emel Göksu) ve Zeliha (Ayşe Demirel) arasındaki ilişki bu durum düşünülerek iyi bir güç paylaşımı ile bize sunulmuş. Müyesser büyük abla olarak Zeliha üzerinde fazla hegemonya kuran ve dediklerini çekinmeden bir boşboğazlık ile söyleyen bir karakter. Zeliha’nın ise ablasına yüksek bir itaati var o sayede bu idare edilemeyecek ilişki bu güç dengesiyle çözülüyor.


Diğer bir unsur olarak filmin yaşlılık kavramını çok güzel bir dille anlattığını söylemeliyim. İki karakterin birbiri ile olan diyalogları, komşuları Nesrin Hanım ile olan diyalogları olsun gündelik yaşamlarında ev içerisinde takıntı haline getirdikleri tüm davranış ve tutumları ile beraber yaşlılık temasının hissiyatının izleyiciye çok başarılı bir şekilde sunuyor Erkan Tahhuşoğlu. 

Müyesser’in komşuları Nesrin Hanım’ın tuvaletlerini su akıttığı söyleyerek bir an önce yaptırılmasını söylemesi üzerine komşusunu kale almayıp Zeliha’nın sürekli soruşturmasına ve tuvaletin tamir edilmesi üzerine söylediği tüm laflara rağmen bu konudaki kendi takıntısını ve inatçılığını Zeliha’nın yine konuyu soruşturması üzerine  “Ya sen ne kadar takıntılı ve inatçı bir insansın. Deli misin ya sen?” diye söyleyerek aslında kendisinin bir portresini sunması, Müyesser’in ilaç içerken bıraktığı sürahi ya da onu iten bir şeyin düşmesine elini kaldırarak verdiği tepkinin sahne içerisindeki doğallığı, Zeliha’nın tırnak makası ve törpünün yerini bu eşyaların ona yaşlılığın verdiği ve zorunda bıraktırdığı heyecanla sorması ve Müyesser’in telefonda konuştuğu temizlikçiye söylediği “Tabi tabi biz evdeyiz her zaman evdeyiz fark etmez bizim için.” replikleri bu hissiyatı bize aşılayan sahneler olarak hoşuma giden detaylardan oldu benim için.


Bu hissettiklerimin yanında bulunan hemen bir diğer hissiyat ise benim için çaresizlikle dolu bir bekleyiş oldu. Bu bağlamda filmi izleyenlerin ve izleyeceklerin tüm filmi kafasında tutsak altına alınmış ve evden dışarı adımlaması yasak olan iki teyzenin bir ev içerisinde tutulması konsepti ile izlediğini düşünmesini veya izlemesini istiyorum. Müyesser’in arada bir çarşıya çıkma sahneleri hariç filmin gerek tek alanda geçmesi ve ele aldığı konularla beraber Koridor, bana bu hissiyatı da oldukça sağladı. Çünkü filmde yapılan her hareketin ve her diyaloğun altında verilen güçlü bir “bekleyiş” kavramı var. Bu bekleyiş ölüm, tutsaklık ise hayatın son demlerinden ibaret olarak sunuluyor bize her bir sahnede.

Bunlara ek olarak filmdeki oyunculukların, yönetmenliğin ve dekorun çok başarılı olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle eski antika masalar ,koltuklar, yatak odasında bulunan kız kardeşlerin hırkalarını alırken gördüğüm elbise dolaplarının başta olmak üzere tüm evi sarmalayan o antika kokusunu tüm detayıyla hissettiğim bir film oldu.


Filmde sevmediğim noktalara gelecek olursam karakterlerin geçmiş hakkında konuştuğu bazı sahneler var olsa da ve filmde bize sunulan panorama başka olduğunu hissediyor olsak da kişiler hakkında bildiklerimizin biraz yetersiz kaldığını düşünüyorum. Filmlerde benim için en keyifli kısım daha önce sürekli bahsettiğim gibi karakterlerle kurabildiğim içselleştirme. Karakterlerin yaşı ve durumları itibariyle bu içselleştirme durumu zaten kurulması pek güç olsa da geçmişleri hakkında verilen ufak spesifik bilgiler ile de ne yazık ki yetersiz kalarak benim için pek sağlanamadı. Bununla beraber filmin başından itibaren beraber yürüyen ve büyüyen bir olay örgüsü yok. Olay örgüsü olarak koyabileceğimiz tek konu tuvaletin akıtması ile ilgili sunulan konular. Ama bu durumun filmin amacının ya da sunuluşun amacının bir olay örgüsüne sahip olması istenmediğini anlayabildiğimiz için önemli bir eski olarak yer almıyor.


Koridor, Erkan Tahhuşoğlu’ nun “Eşik” adlı ilk uzun metrajlı film projesinden sonra çektiği ikinci

uzun metrajlı filmi olarak, karakterler ve olay örgüsü ile alakalı ufak sorunlar barındırsa da; iyi

yönetmenlik iyi diyaloglar, oyunculuklar ve harika bir hissiyat aktarımı ile kendini benzerlerinden

ayıran cesur ,güçlü bir yapım olarak bize sunuluyor.


Bu filme elimde bulunan kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa...

3 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.






Yorumlar

Popüler Yayınlar