YAPILAN EN İYİ KOMBİNİN AYNADA GÖZÜKMEMESİNİ SAĞLAYAN DİZİ: UYSALLAR




Netflix’ in 3 tarafı denizlerle çevrili güzel coğrafyamızın her bir duygu öğesine hitap etmek için adeta gözümüze limon tozu enjekte etmeye çalıştığı bazı yapımlardan sonra. Hakan Günday ve Onur Saylak ikilisinin yapacağını duyduğumuz Uysallar, çevremdeki ve takip ettiğim bazı insanlar için “Ah tamam bunlar yan projelerdi bizimkisi şimdi geliyor!!” dedirterek bizi hevesle bekleten bir yapımdı geçen haftaya kadar.

Yeraltı edebiyatı, okuduğum kitap türleri arasında beni en içine çeken tür diyebilirim. Başka bir kitabın belirli bir süresinden sonra nasıl uykum geliyorsa ya da ufak bir ara veriyorsam Yeraltı Edebiyatında bir o kadar 4 elle sarılıyorum kitaba. Bu tür içinse ülkemizin önde gelen isimlerinden birisi hiç kuşkusuz Hakan Günday. Dolayısıyla önceki yaptığı tüm işler ve Onur Saylak ile Şahsiyet dizisinde ortaya çıkardıkları harika kimya, ve Netflix içerisinde üretecekleri ilk proje olması vb. sebepler beklentilerin neden bu kadar yüksek olduğunu herkese açıklamak için yeterli bazı sebepler bence.

Uysallar dizisi şimdilik 8 bölümü çekilip geçtiğimiz günlerde yayınlanan mini bir dizi. (fakat ikinci sezon hakkında tam duyurulan bir bilgi yok) (yani dizinin ele aldığı bazı alt metinlerden birisine dönüşüp dönüşmeyeceği hakkında? şka şka) Başrollerini Öner Erkan, Songül Öden, Haluk Bilginer, Uğur Yücel, İbrahim Selim’in paylaştığı Uysallar; birbiri ile pek bir bağı olmayıp kendi içlerinde ise bunun tam tersi olarak yani bütününü oluşturdukları aile kavramına yansıttıkları harici bir çok bağa sahip olan ve bunları hayatlarındaki aile kavramının içerisinde bulamadıkları için bir mücadele yaşayan birçok karakterin bir anlatımı diyebiliriz.


Dizinin bana yansıttığını anlatmak için sizden kendinizi çok iyi bir kombin yaptığınızı hayal ederek aynaya bakmak istediğiniz bir anı düşünmenizi istiyorum. Üstelik bu güzel olduğunu hayal ettiğiniz kombin gerçekten de dışarıda size bakan herkes tarafından sevilecek ve sizin de çok hoşunuza gidecek bir kombin. Bu hevesle evinizdeki aynaya gidip bakmak istediğinizde karşınızda olan aynanın uzun ve karmaşık iç içe geçmiş siyah çizgilerle örtülü olduğunuzu görüyorsunuz. Sizi üzerinde siyah çizgiler olmasa tamamen yansıtacak ve istediğiniz kombini yaptığınızı gösterecek ayna bu çizikler sayesinde bu işlevi yapamıyor ve kendinizi o an istediğiniz şekilde göremiyorsunuz. Uysallar’ da bu örnekteki siyah çizgilerle örtülmüş bir dizi oldu benim için. Aynı kombin başka bir aynada kendini gösterebilir fakat bu şekilde tasarlanan bir aynada sadece çizgilerin arasından gösterebiliyor kendini, parça parça.

Öncelikle dizinin yazarının Hakan Günday olduğu adeta duyduğumuz her bir kelimeden belli oluyor. Yine nefis benzetmeler nefis cümleler ve harika diyaloglar izliyoruz dizinin çoğunluğu boyunca. Bunlara ek olarak çoğunluğu toplumsal olmak üzere birçok alt metin bizi karşılıyor birçok psikolojik karakterle beraber. Bunun dışında harika (Haluk Bilginer; dizi onun olduğu her sahnede seviyesini bambaşka bir seviyeye taşıdı ve adeta sismometrik dalgalanmalar yaşadık sayesinde. Öner Erkan; dizinin belirli bir kısmından sonra oldukça iyiydi.) ve beklentimizin üzerinde oyunculuklara şahit oluyoruz (Songül Öden’ in kendini başka kuşağa tanıttığı ve kendini bu rolle unutturmayacak bir performansı vardı.) Bunun dışında yönetmenlik açısından asla Şahsiyet ayarında bir iş olmasa da iyi sahneler (dans sahneleri başta olmak üzere) vardı. Bu saydıklarım daha önce bu platformda son zamanlarda çıkan diğer yapımların yanında olağanüstü şeyler olarak kalsalar da. Size birazcık aynadaki siyah çizgileri detaylandırmak istiyorum.




KARAKTERLER 


Dizinin temelini tamamen karakterlerden esas alan bir dizi Uysallar.

Kendi özgürlüğünü sağlayamadığı ve ister elinde olmadan ister elinde olarak evinden çıkmayan ve özgürlüğünü bir erkek üzerinden kurgulayan bir “hostes”. Bastırılmış bazı psikolojik sıkıntılar ve çocukluk travmaları yüzünden geçmişe dönmeye çalışan ve o istediği geçmişini yaşayamayan ve şimdi yaşamak isteyen bir adam. Tek başına yalnızlıkla geçirdiği günlerinden dolayı bunalımda olan başka insanlarla uğraşmayı ve oyun oynamayı seven üstün rütbeli fakat rütbesinden eser kalmamış olgun bir adam. Bunun dışında gelecek kaygısı olan sınavlara hazırlanan fakat bu gelecek kaygısı ve kötü aile yapısı ile beraber birleşen durumda kendine çıkış arayan bir genç vb. birçok karakterden oluşturulmuş bir dizi Uysallar. Bu oluşturduğu karakterleri günümüzde yaşadığımız toplumsal sıkıntılarla harmanlayıp bunu yansıtmak için kimi zaman gerçeklikle arasına mesafe de koyabilecek bir yapısı var. Bu da biraz küçük kız karakteri için geçerli. Karakter çoğu sahnede gerek diyalog gerek karakterin yapısı gereği biraz ütopik kaçıyor. Küçük kızın küçüklüğünün ve ütopik kaçmasının bilerek kullanıldığını anlayabiliyoruz elbette. Fakat bütün karakterlerin her bir olaya ve duruma karşı bu kadar gerçek bazlı karakterlerin kullanıldığı bir dizide bu durum ilk başlarda ister istemez göze batıyor ve biraz alışmak gerekiyor karaktere. Çünkü çok fazla sorguluyor (ne kadar iyi bir şey olsa da) çok fazla yaşından daha fazla şeyler düşünüyor ediyor ama bunu da elbette bir alt metnin ışığında yapıyor. Ve karakterlerle kurulan kurulacak sorulacak soruların küçük kız tarafından sorulması için de güzel bir nokta katılabiliyor bazı sahnelerde.



Dizinin karakter olarak en sorunlu iki karakterine gelecek olursak Öncelikle Öner Erkan’ın Oktay
karakterine değinmek istiyorum.
Dizinin başrolü olmasına rağmen oluşturulan bu karakter bence oldukça sorunlu bir karakter.
Dizinin sonunda bu durumu aşacak bazı sahneler yaşansa da dizinin geneli boyunca bu durum
aşılmıyor.
(ve izleyicilerin karakterin kendini biraz daha anlatabilmesi için dizinin son bölümüne kadar bekleme
gibi bir gereksinimi yok). En basitinden karakterin o kadar az diyaloğu var ki büyük ihtimalle dizide yan
karakter olarak görülen Haluk Bilginer’in daha fazla diyaloğu olabilir. Elbette başkarakter her zaman
daha fazla diyaloğu olacak diye bir kural yok. Ama böyle daha çok aile içine odaklanmış ve bir kişinin
bunalımdan çıkıp başka bir konumda kendini bulma sürecini anlatan bir hikayede, baş karakterin biraz daha diyaloğa sahip olması izleyicinin biraz daha metinle alaka kurmasına yardımcı olabilirdi. Bunun dışında karakterin ailesi ile oluşan kopukluğu rahatlıkla görebiliyoruz fakat kopuk olmasının sebebini anlayamıyoruz bu durum neden böyle gerçekleşiyor? Onları bu duruma getirme açısından Öner Erkan’ın karakteri açısından neler tetikledi ? Bunlar bize açıkça verilmiyor ve sadece tahminlerden ibaret kalıyor.





Bu karakterlerden bir diğeri ise Uğur Yücel’in oynadığı karakter. Bu karakter o kadar temelsiz ve o kadar ne yaptığını bilmeyen bir durumdaki. Aşık olduğu ve bir zamanlar ölen eşininde bakıcısı olan kadınla ilişkilerine çok bodoslama ve en anlaşılmayacak noktadan giriş yapıyoruz. Kadının ona karşı ne hissettiğini çoğu bölümde anlayamıyoruz ve sonra bi anda öğreniyoruz. Bunun bilinmemesi de izleyici tarafından elbette bir seçim olabilir ama karakterin yapısında her saniye kendi gerçekliği ile örtüşmeyen bir uyumsuzluk izliyoruz. Uğur Yücel’in karakterinin onunla ilgili olarak çok yanlış seçildiğini ve bu role Uğur Yücel’in uygun olduğunu düşünmüyorum. Çünkü elinizde Türk sinema tarihinde çok özel bir yeri ve performansları olan bir oyuncu var ve siz bu yazılan karakterle oyuncu her ne kadar elinden geleni yapsa da oluşabilecek mükemmel potansiyeli bize sundurtmuyorsunuz. (bu durum asla yan karakteri oynaması ile ilgili değil) Ve bunlar yetmez gibi ona verdiğiniz diyaloglar, karakterin yapısı asla örtüşmüyor.




ALT METİNLER VE ANLATIM DİLİ 



Dizinin içerisinde geçen sis detayları olsun ister her bir karakterinin kendi içerisinde yaşadığı ve kurduğu bazı diyaloglar olsun birden çok alt metne sahip olduğu herkes tarafından görülebilecek bir unsur. Bu durum son bölümdeki Öner Erkan’ ın oynadığı Oktay karakterinin çocukluk arkadaşı ile olan tartışma sahnesinde yapay verilebildiği gibi: Çünkü çocukluk arkadaşının bize sunulan bizim iyi bildiğimiz bir karakter profili olmadan sadece bağırdığı diğer karakterin neyi ne yaptı ki de bu duruma sahip olduğunu (bağırma hakkı) anlayamadığımız bir "sorgulama" sahnesiydi. 

Karakterin yapısını başarılı bulmadığım Oktay karakterinde: Onun için hayatında hep hayatını zorlaştıran bir baba figürünün farklı yerlerden karşısına çıkması. Çocukluğunda çok baskı altında kalmış bir çocuk olan Oktay babasının tarafından sürekli emirlerle geçirmiş bir çocuk ve daha sonrasında kendini bulma arayışında “Punk kafası” diyebileceğimiz bir durumla kendi deşarjını adeta sağlayabiliyor. Bunu sağlayıp iş hayatında normal bir şekilde ve iyi bir Mimar olarak giderken daha sonrasında yine babası karakterinde çok benzer bir adamın karşısına çıkıp onunla çalışmaya başlaması. Ve bir sahnede ona baba demek zorunda kalması gibi güzel bir şekilde de verilebiliyor.


Dizinin anlatım diline gelecek olursak. Uysallar sizi çoğu zaman bir dijital bir platform için üretilmiş bir dizi olmakla bir klasik Türk televizyon dizisi olmak arasında sorgulamaya götüren bazı anlardan kurulu bir dile sahip. Çünkü dizinin çok yorucu bir anlatım dili var çoğu zaman ben her ne kadar bunu sevmesem de dizinin bazı sahnelerini 5'er 10'ar saniye ilerlettiğimi hatırlıyorum. Bunu yapmamın sebebi neler olacağını biliyor olmam ve sahnelerin dijital bir platformda yayınlanıp Türk televizyon dizilerinde oluşan anlamsız boş muhabbetlere sahip olmaması lazımken tam tersi bir durum oluşturup zaman doldurmaya gidecek anlar yaşamasıydı. Diziyi izlerken çoğu zaman o sahnenin sonunda ne olacağını biliyoruz ve o sahnenin nasıl nasıl kurgulanacağını biliyoruz ama o sahneyi bize kısa bir şekilde vermek varken bunu sağlamak çoğu sahnede inanılmaz uzun süreler alıyor ve sahnede oluşan olayın seyirci ile kurulan o bağ bazı yerlerde yok oluyor. Bu durum kurgudan mı ya da yönetmenlik açısından mı yoksa senaryoda yazan uzun cümlelerle mi alakası var bilmiyorum ama diyalogları bir filmde çok ön planda tutan ve karakterlerin uzun konuşmalarını seven birisi olarak beni oldukça rahatsız etti.


Uysallar içerisinde barındırdığı harika oyunculuklar, güzel diyaloglar, iyi kurulmuş psikolojik karakterler ve birçok alt metinle kendini apayrı bir konuma koyabilecek iken bu saydığımız tüm etkenlerin en açık ve pürüzsüz şekilde izleyiciye verilmemesinden kendisini sadece yer aldığı platformda ürettiklerimizin yanında kalburüstü olarak konumlandıran bir yapım olarak bizi karşılıyor.


Bu diziye elimde bulunan kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa...

2 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.




Yorumlar

Popüler Yayınlar