Ataerkil bir labirent içerisindeki adalet çıkmazı. THE LAST DUEL.


Evet geçtiğimiz 4 gün önce yeni bereketli bolluk oh oh ohhh içerisinde geçecek yeni yılımıza girdik.Bettilt  aklindan dünya geçsin geçsin her gün her gün dolcak cepler bettilt  her gün bizden her gün bettilt (düşünsenize yazı olarak da twitterda falan çıkmaya başlıyo twit yorumlarına girdiğiniz an)

(Bu şakayı bir an önce yapmak istemem yerinde ve güzel yapmama engel oldu).Ben ise aile ile yenen yemek sonrası çıktığım odamda 2 si Damak 1 Milka çikolatam ile izlediğim Cem Yılmaz’ın yeni gösterisi ve Gibi’nin yeni sezonu sonrası yeni yıla girmek için indiğim alt katta babamın definitely rüyalarını süsleyen, gazeteci yuhlama makinesi (ki hala bir halk konserinde birilerini yuhluyo olabilir) Selda Bağcan’ın babamın hayran bakışları altında 2021’i yuhlaması ve bunu bana oturduğum tekli koltuğumda hayatla aramda sıfır alaka var oturuşunu yaparken (bacaklar açık kafa koltuğun en üstünde değil en altta yüzde ne kadar mutsuz olursan ol vücudun oturuş şeklinden dolayı oluşan sırıtış ve kollarımın teki koltuk tutacağının arasına sıkışmış) içindeki tüm bastırılmış ama halk tv de ansızın bir yorumcunun bağırması sonrası karındaki bebek gibi tekleme yaşayan solculuğu ile birlikte gülerek (ayakla da tempo tutuyordu sizde okurken yaparsanız aynı hissiyatı yaşayabilirsiniz denedim) 2021 e çekilen ilk yuhta ŞU AN 2021’i yuhluyorlar.Çekilen toplu 2.yuhta (evet çekilen toplu 2.yuh diye bişey var) ise “Bak bak bak yaaa 2021 e yuh çekiyoruz dedi ahahah” demesi ile girmiş bulundum.Bu olay bende derin ve ürpertili bir travma yarattı ve 60 yaşına geldiğimde böyle olup solculuğu Saltuk Erginer’ in  Sol Şeritte şarkısını insta storyde paylaşmak olarak algılayan bir grubun kanalını izlerken yeni yıla girip girmeyeceğimi merak ettim. (öhm düzelteyim girip giremeyeceğimi merak ettim)

Ve bir sonraki gün aile travmalarıma herkesin yeri geldiğinde belirli ölçekte ara vermesinin doğru olacağı gibi ara vererek uzun zamandır izlemek istediğim  The Last Duel’ i izlemeye koyuldum.

Filmi Gladiator, Alien ,The Martian ‘dan tanıdığımız en son House Of Gucci ile izlediğim (inanılmaz oyuncularla çevrili hiçlik bombasıydı) Ridley Scott yönetiyor ve son zamanlarda yönettiği filmlere bakıldığında oldukça iyi bir performans sergiliyor.

Oyunculara gelecek olursam biliyorsunuz sinema sektöründe sıralayacağım 995 tane babam var ama Adam Driver benim kesinlikle öz babam (üstelik kesinlikle Selda Bağcan’ın yuhlamasından mutlu olmuyo)r.Kendisine hayranlığım çok başka boyutlarda ve bir Annette ya da Mariage Story tadında olmasa da yine başarılı bir oyunculuk sergiliyor.Matt Damon ve Jodie Comer’ ın ise oldukça başarılı olduğunu söylemeliyim.

Filmin konusuna gelecek olursak  önceden dost olan ve beraber bir sürü savaşta rol alan iki şövalyenin( Jean de Carrouges ve Jacques le Gris) birisinin (ki o kişi Le Gris) krala olan yakınlığı sayesinde daha ön planda olması ve bunun iç karışıklıkları ile uğraşırken Jacques Le Gris ‘in Jean De Carrouges in eşine tecavüz etmesi ile suçlanması ve sonrasında aralarında geçen düelloyu anlatıyor.

Dostlarım film bu olayları 3 kişininde ayrı ayrı gözünden anlatmayı tercih ediyor ve aynı hikayeyi 3 farklı açıdan izliyoruz ve bu durum bu tür “based on true story” filmlerinde pek görülmeyen bir durum olmakla beraber hikayeyi o kadar derli toplu tutuyor ve her kişinin açısından izlediğimizde o kişinin duygularını çok ortaya dökmeden o kadar güzel hissettiriyor ki ben bu durumu çok orjinal ve başarılı buldum. Her ne kadar bir filmi hatta bir kitabı düşünün 3 açıdan tekrar tekrar izlemek,okumak ile sıkılmak ve ilgiyi kaybetmek arasındaki o ince çizgiyi The Last Duel o kadar güzel koruyor ki. Bu sadeliği ve hissiyatı geçiremediğin anda filmde yapılan ve ortaya koyulan düşüncenin( ki filmin süresi 2 saat 32 dakika orjinallikten klişe olmak arasında al sana bir zorluk daha) asla gerçekleşmeyeceği bir hikayenin istenildiği gibi verilebilmesi beni çok etkileyen bir unsur oldu.

Şimdi gelelim filmin beni bu kadar sevmeme sebep olan, olaylara farklı perspektiflerle yaklaşım konusuna.Filmin Le Gris ‘in Marguerite’ e ettiği tecavüz sahnesindeki yaklaşımından bahsetmek istiyorum.Bu olayı ilk başta Jean de Carrouges’ e eşi Marguerite’ in söylemesi ile öğreniyoruz ve bu kısım ilk perspektif,Marguerite ağlayarak kocasına bu durumu söylüyor ve Jean ilk başta durumdan emin olmayıp eşinin boğazına sarılıyor ama daha sonra ikna oluyor. 

Daha sonra bu sahneyi Le Gris ve Marguerite’ in açısından izliyoruz şimdi bu iki sahneyi karşılaştıralım.

 

1- JACQUES LE GRIS 


Bu açıdan izlediğimizde Le Gris eve gizlice girer girmez Marguerite’ e aşık bir beden dili göstererek diz çöküyor ve onu çok sevdiğini söylüyor söylediği iltifatlar sonrasında Leydinin yanağını okşayarak kocasının onu hak etmediğine yönelik bazı laflar söylüyor ve bu sözler karşısında Marguerite sadece Lütfen diyerek üst kata doğru çıkıyor ama çıkmadan ayakkabısını kendisi çıkarıyor ve yalın ayak üst kata yani yatak odasına yürüyor (bu durum bir nevi yukarıya yani odasına davet gibi algılanıyor) ve odasının kapısını kendisi açarak Le Gris’İ bekliyor.Le Gris içeri girdiğinde Leydi biraz kaçmaya çalışıyor fakat yakalanıyor ve No No diyerek yakalandıktan sonra cilveli cilveli gülüyor ve daha sonra olaylar gerçekleşiyor ve Le Gris odadan ayrılıyor Buradan bakıldığında suçlama bir tecavüz hakkında olsa da Le Gris’in açısından bu durum Marguerite ‘in aslında onu istediği, yukarıya davet ettiği, iltifatlardan hoşlandığı,kocasına laf etmesine cevap vermediği ve sadece yukarıda ufak bir koşuşturma yaşandığından ibaret kalıyor.



2- MARGUERITE DE CARROUGES 

 


Bu açıdan izlediğimizde Le Gris eve gizlice girer girmez diz çöktükten sonra yaveri ile beraber çapkınlığı ve diz çöktüğü için gülüyor.iltifatlarını ettikten sonra asla Marguerite’ in yanağını okşamıyor aralarında bir mesafe bulunuyor hatta. Kocasına laf ettiği anda Marguerite  kocam hakkında konuşma diye bağırıyor ve üst kata doğru koşarak çıkarken ayakkabısı merdivene takılıyor. o sırada Le Gris eteğinden yakalamaya çalışıyor Marguerite kurtuluyor ve koşarak merdivenleri çıkıyor yatak odasına girerek kapıyı kapatıyor lakin Le Gris kapıyı zorlayarak açıyor.Yine bir koşuşturma yaşanıyor fakat Le Gris onu gülerek yakalıyor kucağına alıp döndürüyor,döndürürken Marguerite’ i öpüyor ve kurtulmak için epey çaba harcayan Marguerite ağlıyor bağırıyor ve sonrasında olay gerçekleşiyor.Le Gris kapıyı kapatıp çıktıktan sonra da ağlamaya devam ediyor.



Tarihte bu durum hala bilinmezliğini koruduğu için (o döneme bakıldığında durumun daima kadınları suçlayan ve kendi cinsiyetini haklı bulan ataerkil bir toplum tarafından manipüle edildiği çok net belli olsa da) yönetmen olayları ikisinin gözünden böyle vermeyi tercih etmiş. Ve aslında cevabı biraz izleyiciye bırakmış.

Bu olaylardan sonra Marguerite intikamının kocası tarafından Le Gris ile yapılacak teke tek bir düello da alınmasını istiyor. Adı mahkeme diye geçen kralın başta olduğu erkekler kıraathanesi (bakın paranteze almadım çünkü öyle) Marguerite’ in onurunun tabiki adalet sayesinde değil ancak istenilen düello ile kazanılacağını üstüne bir de eğer kocası kazanırsa halkın önünde çıplak bir şekilde yanlış hatırlamıyorsam 48 saat boyunca sallandıralacağını söylüyor (günümüzde durum bu kadar felaket olmasa da kadınlarımızın yaşadıkları ve daima güçlü olanın ceza almaması biraz tanıdık gelebilir) (eğer Le Gris kocasını öldürürse yani güçlüyse kocası ile beraber o ztn ölü çıplak bir şekilde öldürülüyorsun bir de… ay sizin sisteminize, zihniyetinize be kardeşim) 


Film bende son olarak şu soruyu da aklıma getirdi çocuğuna hamile olan bir kadın (ki BAKIN YİNE GELİYORLAR BANA filmde mahkemede olayın 6 ay önce yaşanması ve 6 aylık hamile olması hakkında Marguerite’ e alakasız alakasız Le Gris’i beğeniyor musun yakışıklı mı kocan seni tatmin ediyor mu bunu cevaplamalısın çünkü bilime göre eğer tatmin olursan hamile kalırsın bu olay yaşanırken demek ki tatmin oldun olduysan tecavüz değildir gibi erkekler kıraathanesinde bile söylenmeyecek boktan saptan sorular soruldu) çocuğuna hamileyken (ve hatta sonrasında doğuruyor düello öncesi) bu olayı hiç anlatmasa kocasının düelloya çıkması gibi bir ihtimal ortada olmayacakken neden kocasının ve kendisinin öldürülmesini göze alarak bu o dönem içerisinde ataerkil boktan bir yapı içerisinde elinden geldiği kadar onur mücadelesini versin ki.

Her ne kadar Le Gris düelloyu kaybedip son nefesini verirken Jean’a (kocası) her şey adına yemin ediyorum tecavüz yoktu demesine rağmen bu soruları ve mantığımızı kullandığımızda doğru cevaba ulaşacağımızı düşünüyorum

Sonuç olarak The Last Duel beni hissettirdikleri,sağlam olay örgüsü,klişeye olan bu yakınlıklığından harika sıyrılması ve harika oyunculuklarla beraber sevdiğim bir film oldu.


Bu filme elimde duran kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa…


(çok yaratıcıyım dimi) (hayır sadece açsın ve kendinle konuşuyorsun)


3 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.



Yorumlar

Popüler Yayınlar