Aşkın çaresizlikle büyülediği bir bağlayıcılık uyarlaması.I'll paınt the whole cıty and even the utılıty poles pınk for you.


 

Genellikle son zamanlarda bilim kurgu kitaplarının dizi ya da film olarak uyarlamalarının popüler olduğunu görüyoruz ( kesinlikle İmamoğlu ile Mansur bAŞKan tarzı wattpad hikayelerinden bahsetmiyorum) lakin bunun dışında romantik ve yeraltı edebiyatı karışımı uyarlamalar da çekiliyor ama pek başarılı olmadıkları da (daha seçici bir kitleye hitap ettikleri diyebilirim belki de) aşikar olan diğer bir durum.

Bunun odağında 85 yılında Philippe Djian tarafından yazılan ve roman olarak basılıp uyarlaması 86 yılında çekilmiş Betty Blue’nun ilk önce kitabını ve sonrasında filmini izlemeye koyuldum. (evet yanlış duymadınız bir yazıda hem kitap hem film incelemesi! patron çıldırdı! ve hizmete hizmet demiyor sadece siz kıymetli dostlarım için ! bu hizmetin odağında artık yazılarıma destek olmak istiyorsan artık kendimiz için geliştirdiğimiz bir premium sistemimiz var ve yazı sen okumaya başladıktan 1 dakika içerisinde kapanacak desteklerini bekliyorum)  



Öncelikle size biraz Betty Blue ‘nun hem kitap ve filmde yer alan ortak hikayesinden bahsetmek istiyorum. Ana karakterimiz Zorg (zoort) (özür dilerim) bungalowlarla kaplı bir mahallede yaşayan işçidir ve Betty ile tanışıp birlikte zaman geçirmeye başlarlar. Belirli bir süre sonra birbirine aşık olan ikili bir sürü gündelik akışın tersine bir takım olaylara atılırlar bu olayları yaşamalarının sebebi ise Betty’nin gitgelli ruhsal durumlarıdır.(Toxic ilişki işte kısacası) (Psikolog olacak bir insan için fazla ofansif mizah)


Kitabı okurken yazı dilinin sadeliği benim diğer türlere göre daha fazla  okuduğum tür olan psikoloji ya da psikolojik romanlarda sevdiğim ve okumama yardımcı bir unsur olsa da içinde kişinin ruh halini anlayabileceğimiz çok etkenin olmadığı Betty Blue tarzı romantik tarz romanlarda biraz da yazarın dil aktarımını (bunu dedikten sonra gözünüzde İbrahim Tatlıses ve Hülya Avşar’ı vakumladığı öpüşme fotoğrafı canlanırsa sevinirim) (iyi değilim de bu aralar bakın biliyorum canlanması için hiçbir sebep yok) önemsiyorum sanırım. Bu yüzden kitapta genel yazı dilini pek beğenemedim ama kitap eleştirisi hakkında çok bir fikrim olmadığı için genel olarak beni çok ayrı dünyalara götürmese de (evet kitap eleştiri kriterim kesinlikle bu her bir hava kütlesinde zendaya bulunan dünyayı terk etmek) okuması keyifli bir kitap diyebilirim.Mesela Zorg’un Betty’ye olan ucu bucağı olmayan aşkı hakkında düşüncelerinin geçtiği satırlar kitabın bence en önemli ve kitabın kişiyle içselleştirmesini sağlayan kısımları eğer bu tam olarak okuyucuya bu kadar samimi bir şekilde aktarılmasaydı kitabın normal bir romantik romandan farkının olacağını düşünmüyorum.


O zaman şimdi (kendi ustalaştığımız, herkesin seslenirken herkesin öncül aldığı yüce sinefil ahmet duvan cümlelerini söyletmek zorunda kalan) film eleştirisi kısmına geçelim.Öncelikle filmi genel olarak sevdim mi diye soracak olursanız (sormuyorum dediğinizi duydum eğer bunu içinizden geçirdiyseniz size neden burada olduğunuzu sormak istiyorum lütfen böyle aptal saptal laf sokma işlerine bulaşmayın benimle) (bkz. kişilik bozukluğu)

Dostlarım,filmi ne yazık ki pek beğenemedim .Bu filmi eleştirirken bir kitap uyarlaması olduğunu belirterek bu temelle beraber eleştirmek istiyorum.Bu demek olmuyor ki kitap filme geçirilirken bazı özgün eklemeler ve yorumlar olamaz elbette olabilir ama ÖNCELLİKLE bir kitap uyarlaması ve bu kitabın çok sevilmesinin bazı sebepleri olduğunu unutmayalım. Betty Blue 1986 yapımı başrolünü Béatrice Dalle ve Jean-Hugues Anglade paylaştığı ve yönetmenliğini Jean-Jacques Beineix' in yaptığı bir Fransız filmi. Filmin odak noktası aşık bir insanın, karşısındaki aşkından adeta kör olduğu kadın hakkında düşünceleri ve bu düşünceler odağında kaldığı çaresiz anları ele alan ve bunu iyi bir şekilde başarabildiği için kalburüstü olabilmiş bir kitap.

Filme gelecek olursak kitabın bütünlüğünü ve güzelliğini oluşturan bu bakış açısı filmde neredeyse yok. Bu durumla ilgili Zorg’ un (zooort) Betty onun evini yakarken ne hissetiği, yakmadan öncesine geldiğimizde Zorg’ un yazdığı kitapları okuduktan sonra bir anda kamyonla çekip giderken neler hissettiği ve daha bir sürü sahne sayabiliriz çünkü kitap tamamen Betty ve Zorg’ un ilişkisi odağında 3.bir göz bandırmadan yalnızca onun ağzından bize tüm hikayeyi ve duyguları veriyor.Fakat film bu yaşanan tüm durumları kitaptan alıntılanmış Zorg’ un iç sesini barındıran  6 7 cümle söylemesi hariç hiç vermeyerek tüm sahneleri dıştan bir gözle aktarmayı deniyor. Elbette bu düşünülmüş ve tercih edilmiş olabilir ama bunun yapılması ile beraber kitabın tüm büyüsü bozuluyor ve film sanki ayrı ayrı sahnelerin oynandığı ve kimin ne hissettiğinin anlaşılmadığı sahnelerin tekrarlanmasından ibaret kalıyor. 

Kitapların filme aktarımı çoğu zaman her bir detayıyla aktarılmasına rağmen istenileni vermeyebilir ya da kitapta yer alan bakış açısından farklı bir gözle yaklaştığınızda başarılı da olabilir ama kitabın tüm güzelliğini barındıran ve tüm kitabı esir alan bir bakış açısını filme dahil etmediğinizde yani çıkardığınızda bunun kitabı okumayan insanlar için daha çok olsa da okumayanlar da dahil tamamen ne olduğu anlaşılmayan hissiz bir 3 saatten ibaret kalması çok olağan bir durumdur. Ve maalesef Betty Blue bu durumu her saniyesinde yaşıyor.


1- DEĞİŞTİRİLEN VE GÜZELLİĞİ KAYBOLAN SAHNELER 


Betty Blue bir insanın başka bir insana karşı beslediği duyguların büyüklüğü dahilindeki yaşadığı çaresizliği ve ona olan bağımlılığını bunu yaşayan kişi tarafından çoğu zaman güzel bir şekilde aktarabilen bir kitap. Lakin yukarıda söylediğim gibi bu filmde tamamen tercih edilmeyen bir anlatım tarzı ve filmin en büyük sorununu da bu oluşturuyor. Bu sorunun dışında filmin senaryosu olayların akışını ve bağlamasını bir kitap uyarlaması olmasının sağladığı fayda ile kusursuz bir şekilde işliyor iken sürenin uzunluğu (3 saat)  ve kitabı okurken sevilen sahnelerin iyi uyarlanmaması (filmde aman şunu da koyalım da abi şimdi 

okuyanlar bunu neden koymadınız demesinler ama napalım biliyor musun en alakasız şekilde koyalım ve hiç bir bağlamı olmasın olay örgüsüyle alakası olması gerekiyor mu ki zaten amaan takılsın kendi kafasına göre ya diye konulmuş bir sürü sahne var) ile kitapta yer olan bu olay örgüsünü de bu kötü sahneler ile bir süre sonra bozuyor ve sanki bir kitap hakkında bir sürü insanın ayrı ayrı sahne çekmesi ve bunun birleştirilmeye çalışılmasını izliyormuş hissiyatına kapılıyoruz .

Mesela bir sahnede Betty, Zorg ile gittikleri bir sahil kesiminde bir çocuğu kaçırıyor (histerik ataklarından birisi) ve bir süre gözden kayboluyor. Bu sahne tamamen yanlış kurgulanmış bir sahne yani kitaba göre çocuğun durumuna olan bir acıma ve Betty’nin çocuğunun olmayacağını öğrenmesinin üstüne yaşandığı belli olan bir alt metine sahip olan bir sahneydi lakin filmde çocuğun kaçırılma sebebi ortada yok. 

Betty kaçırdıktan sonra çocuğu ve Betty’i bulmak için  Zorg’ un neleri düşündüğünü (ki bu kitapta oldukça heyecanlı ve Zorg’ un düşünceleri ile bağlantılı sürükleyici bir sahneydi) hadi düşüncelerini vermedi diyelim bir anda oyuncakçıya girmek istiyor Betty’i bulmak için Zorg ve bunu neden yaptığını, neden onlarca yer varken orayı seçtiğin,i oyuncakçıya niye girdiğini iyi anlayamıyoruz .Bunlar iyi verilmiyor bize ve bu harika gerilimli sahne kitapta Betty bulunduktan sonra halkın arabanın camını kırmasına varan tepkileri ile büyüyecek iken çocuğun bulunmasının ardından son buluyor.

Uyarlanırken değiştirilen ve kaybolan bir güzel sahne daha var Zorg Betty hastanede iken Bob’un evine gittiği zaman önce karısıyla ettiği kavgayı duyuyordu ve girmekte tereddüt ediyordu fakat Bob’un eve gelme ricasını kırmayıp ki kendisi de evde daraldığı için eve giriyordu ve oradaki kavgayı böyle her şeyden uzak bir şekilde (aşık olduğu kadın aklını yitirip gözünü çıkarması sebebiyle bir hastanede gözetim altında tutulmasına rağmen) kendini daha güvenli hissedip iki elini göbeğinde birleştirip dinliyordu.

 Ben bu anı kitabı okurken gözümde çok severek canlandırmıştım. Ve kitap bu hissiyatı hani o kargaşa etrafında başkalarının kavgası eşiğinde her şeyden uzak başka bir dünyada güvende hissetmek, güzelce sağlıyordu. Burayı filmde tamamen atlamışlar ve evinde tek başına müzik dinlerken koymuşlar. Yani bu seçime saygı duymakla beraber böyle benim gözümde çok saçma sapan hani bir değiştirildiği zaman hiçbir işe yaramayacak ama değiştirilmezse güzel kalsa daha iyi olacak değiştirildiğinde bozulan birçok sahne var diyebilirim.



2-KARAKTERLER İÇİN YARATILMIŞ OYUNCULAR



Filmin belki de en beğendiğim kısmı cast edilen oyuncular oldu.Gerçekten her ikisi de sergiledikleri oyunculuk performansları sahnelerle bağlantılı iniş ve çıkışlar barındırsa da o kadar kitaptan çıkma duruyorlardı ki.

Filmde Betty ‘i Béatrice Dalle, Zorg’u ise Jean-Hugues Anglade canlandırıyor.Dostlarım Beatrice Dalle ‘nin memelerini (ahah ingilizce şaka) bazı uygulamaların film sayfalarında görüyordum ve bir filmini izlemeyi istiyordum fakat kendisinin aurasının bu kadar harika olduğunu hiç tahmin etmemiştim kendisi tam bir kitaptan çıkıp canlanmış bir Betty. (sadece güzel buldun yazmak istedin biliyoruz geç bu lafları aslan) 

Kitapta Zorg’u bir çok kez Betty’nin vücudundan ve güzelliğinden hayranlıkla bahsederken duyduktan sonra gözümde o kişiyi canlandırmaya çalışsam da bir şeyler daima eksik oluyor ve Betty’i tam olarak hayal edemiyordum lakin filmde gördükten sonra Beatrice’in kendine özgü gülüşü sempatikliği ve ne yaparsa yapsın bütün yaptıklarını silen kendine özgü güzelliği ile her şey yerli yerine oturmuş hissettim.

Bunun dışında Zorg’u canlandıran Jean-Hugues Anglade filmin başrolü yani Betty’e göre daha fazla sahnesi var ve tüm film boyunca Beatrice’e göre daha başarılı ve yine karakter ile harika bir uyum taşıyor kendisi.

Bu 3 saatlik kötü uyarlama ve kötü bir senaryo barındıran filmi bitirebilmemin ana sebebi bu ikilinin tatlı uyumları oldu diyebilirim.


Bunun dışında oyunculukların iniş ve çıkış yaptığı sahneler arasında bir sahne var ki kesinlikle kendini eski bir Türkan Şoray Yeşilçam filminden esinlenme vaad ederek ayırıyor. 

Betty intihar ettikten sonra müşahede altına alındığı odada delirdiğini ve aklını kaybettiğine tanık oluyoruz.Lakin Betty’nin bakın aklını kaybeden insanlar gözünü bile kıpırdatmadan sadece sağına bakar!! diyerek oynadığı sahne ve onu sarmalayıp sallayan bir adam eşliğinde vermeleri.Ayrıca bu sahnede Zorg’ un başardık mutlu olacağız demesi ama kız orada uzaklara bakıyor kafayı yemiş ama dostlarım gerçekten böyle kafa yeme sahnesi yok yani bu sahne yönetmen ve oyuncuların filmin en duygusal sahnesinde inanılmaz bir duygu geçirememe başarısı ve çok komik bir sahneydi.

(bahsettiğim sahne) (bunu belirtmemin iyi olduğunu açık yüreklilikle söyleyebilirsiniz)


Betty Blue kitabının güzel yapısını bozarak içerisinde eleştirilecek onlarca içerik barındıran ve bir üniversitenin kısa film yarışmasından alınan videoların birleştirilmesi gibi bir kopukluğa sahip olup potansiyelini aşamayan fakat güzel enerjiye ve uyumlu cast a sahip olan vasat bir 3 saatten ileriye gidemiyor.


Bu filme elimde duran kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa…


1 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.






Yorumlar

Popüler Yayınlar