Tarih ve tutku dolu bir mitolojik kavuşamama uyarlaması. IF YOU LEAVE ME I'LL HAVE TO KILL YOU.

 

Dün gece uyumaya çalışırken kendimi eski evimde çocukluğumdan kalan koltuk takımlarının arkasından koltukta oturan çocuk halime bakarken gördüm.Bu durum ilk okunduğunda biraz ürkütücü dursa da asıl ilginç olanı ise bu durumun ve o halimi anlık olarak görmenin zihnimde yarattığı hissiyat olarak hoşuma gitmesi ve tatlı bir his bırakıp hemen gitmesi (ve daha sonra bu durumu çözmek için kırmızı renkte bir odanın olduğu…).Ve hemen yaşadığım bu mistik, inanılmaz, adeta epik durum sonrası Christian Petzold’ un yazıp yönettiği ve uzun zamandır listemde yer alan  Germen bir mitoloji kahramanından ismini alan (saygıdeğer Oğuz Kağan ve hemen bu ismin düşünülmesinin bile telifini alan trt yapımcıları ile…) Undine ‘ı izlemeye koyuldum. Dürüst olmam gerekirse gerçekten içinde hiçbir ırkçı söylem ya da düşünce bulunmadan bazılarının Fransızcayı ya da Japoncayı kaba bulması gibi bende almancayı diğer dillere göre kulağıma uygun bulmuyordum (bu inanılmaz virajlar için beni kutlamalısınız) ama son zamanlarda izlediğim ki benim maalesef biraz geç kalarak izlediğim fakat 2021 senesi içerisinde izlediğim filmler arasında en sevdiğim film olan Sebastian Schipper’ ın yönettiği  Victoria’dan sonra Undine bu durumu atlatmamda epey mesafe kat ettirdi bana (türk dünyasının öncül sinefili olacaksın hala filmlerin dili mili diyorsun bırak kardeşim bunları diyoruz) 

Öncelikle filmde aşka dair vurgulanan çoğu hissiyatın ve bunun getirilerinin belirli ölçülerde ikili ilişkilerin kurulumunda bize yansıtması aksasa da yani yaşanan ikili ilişki bizden ve insan hayatından oldukça ötekileştirilerek kurulsa da filmin gelişiminde oluşturulan bu durumun bi o kadar tersi olan ikili tutkuyu sevdim.

Filmin mitolojik bağlamına gelecek olursak Undine, mitolojik bir hikayeye dayanan günümüze yakın bir uyarlama diyebiliriz Mitolojiye göre deniz tanrısı Neptün'ün kızı (Bikini kasabasında yengeç burger yerken) ölümsüz su perisi Undine, bir gün denizin sığ kıyılarında otururken bir şövalyeyle tanışır ve ona aşık olur. Şövalye,Undine'nin sevgisine karşılık verir ve o gece yıldızların ışığında evlenirler, ancak bir süre sonra şövalye deniz kızını özler ve başka bir eşle kalır.Bunu öğrenen Neptün sinirlenerek (sen benum kizumi kimle boynizlersun be susak diyerek) (ay komik olmak için aksan şakası mı yaptım ben) şovalyeyi lanetler.Lanetli şövalye bilinçli olarak her nefesi kontrol etmelidir. Ve eğer uyuyorsa, uykusunda nefesini  kontrol edemediği için ölecektir (Şovalyenin lanetinin başkasıyla aynı odada kalırken bende de olduğunu fark ettim) Böylece, lanetlendikten bir süre sonra uykusuzluğa dayanamayan şövalye, istemsizce uykuya dalar ve uyanamaz.Sevgilisinin babası tarafından lanetlendiğini ve öldüğünü öğrenen Undine, günlerce ağlar ve  sonunda doğduğu nehrin sularına geri dönmek zorundadır.

Film öncelikle bu hikayeyi bilmeyenler için kolayca anlaşılabilecek bir film değil önceden bu hikaye hakkında bilgi sahibi olduktan sonra izlenmesini tavsiye ederim .Ama yaptığı ve yakaladığı başarı anlamında Undine asla bir beklenti üzerine çekilmiş bir film değil ve bunu bir çok noktada bize kanıtlıyor. Yukarıda bahsettiğim bağ kuramama halinin yönetmen oldukça farkında ama yönetmenin izlediği yol tamamen kendi kafasında oluşturduğu büyülü geçmiş ve günümüz ile iç içe geçmiş hikayede saklı.Ben filmin günümüzle yakaladığı bu uyarlamasının ölçüsünü ve tadını oldukça sevdim.

Filmin sevmediğim yönüne gelecek olursak ben kendi adıma filmlerde önceki yazılarımda belirttiğim gibi  hissettiğim duyguyu kendimle örtüştürmeyi ve daha doğrusu o duyguyu her haliyle hissedebilmeyi çok seviyorum. Undine belirli noktalarda bu durumu hissetmemi sağlasa da belirli bir süreden sonra oluşan sürekli esinlenilen mitolojik hikayesi ile eşleştirme ve yorumlama yapma ihtiyacı ile bunu tam anlamında bana yaşatamadı. Çünkü film son 30 dakika içerisinde bir çok açıdan karşıyor ve siz de mitolojik hikayeyi ister bilin ya da bilmeyin olanlara anlam bulmaya çalışırken karakterlerin hayatın gerçekliğinden kopuk yaşadığı bu yoğun his ve olay akışını doğal haliyle tam olarak hissedemiyorsunuz.


Ayrıca filmin başrol oyuncuları Paula Beer ve Franz Rogowski (ki Victoria’da yine çok iyiydi diğer 995 aktör gibi babam diyemesemde abimdir) gerçekten çok iyilerdi.Undine’ in rehberlik yaptığı Berlin'in kentsel dönüşümü üzerine hazırlandığı sahnede bir şehir üzerinden bas bas bağıran aşk tanımı ve ilk sahnede izlediğimiz bir tık rahatsız edici olan ve Undine’ in ne kadar aşık olduğunu belirten odağın masa hariç her yerde olmasının harika vurgusu Undine’in tarih hakkında su gibi (mitolojik şaka eheh) konuşması ama kafedeki o masaya geldiğinde ağzını açamaması,balık adam figürü üzerinden hediye edilmesi, kırılması ,tamir olması,fısıldaması aynı zamanda Christoph ile bağdaşması gibi gibi Undine esinlendiği mitoloji ile ilgili verilen bir çok harika detaydan oluşuyor.


Bu filme elimde duran kıymetli 5 patlamış mısırın kaç tanesini vereceğim sorulursa…

(çok yaratıcıyım dimi) (hayır sadece açsın ve kendinle konuşuyorsun)

3 tanesini verebilecek kadar sevdim diyebilirim.



Yorumlar

Popüler Yayınlar